Sevdigim laflar

"Ehli diller arasında aradım, kıldım talep. Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep." Yunus Emre

"It is better to stay silent and let people think you are an idiot than to open your mouth and remove all doubt. " Abraham Lincoln

"It is the province of knowledge to speak, and it is the privilege of wisdom to listen." Oliver Wendell Holmes

6 Kasım 2009 Cuma

Free-fall = Serbest Dusus (2)

Insan vucudunun biliminsanlarinca en az kesefedilebilmis organi hic kuskusuz beyindir... Calisma mekanigi kabaca cozulebilmis olsa bile hala pek cok sirri barindiriyor...

Hesapsizca dusunmeye daldigim her an bu cozulmeyi bekleyen sirlara gark oluveriyorum...

Iste bu hesapsizca dalislarin arasinda son gunlerde "erdem" kavrami uzerine egilmeye basladigimi farkediyorum.

Nedir tam olarak "erdem" ? Nasil elde edilir? Dogustan DNA'larimiza mi islenir, yoksa sosyal hayatta mi edinilir, ogrenilir?

Kime "erdemli" deriz? Insan ne yaparsa veya ne yapmazsa "erdemli" olur?

TDK, erdem kelimesini tanimlarken felsefi olarak insanin ruhsal olgunlugu tanimlamasini kullaniyor. Yani bireyin erdemli kabul edilebilmesi icin ruhsal olarak olgun olmasi gerekliligi araniyor. Bu noktada, birey nasil ruhsal olarak olgun kabul edilir? sorusu akla geliyor.

Her hangi bir disiplinde olgun (yetismis, tecrubeli) olabilmek icin bireyin mutlaka o disiplinin gerektirdigi yetkinliklere ne olcude sahip oldugunun farkinda olmasi sartini aramak yanlis olmaz. Heleki ruhsal olgunluktan bahsediyorsak bireyin kendini bilmesi, farkinda olmasi sarti mutlaka aranmalidir.

Peki kendini bilen, farkinda olan birey digerlerinden nasil ayirt edilir?

Kendini bilen birey, nelere sahip oldugunu bildigi kadar, nelere sahip olmadigini da ayni olcude bilendir. Bu durumda bireyin sahip olmadiklarina karsi hep bir eksiklik hissedecek, bu eksiklik de bireyde utanma duygusu yaratacaktir diyebilir miyiz? (eksilik'ten kastedilen maddi degerler degildir elbette)

Erdemli = ari + demli

Eksik oldugu degerlere karsi hissedilen ar (utanma) duygusunu demleyebilen, olgunlasarak icten ice kendisine kabul ettiribilen birey artik "erdemli" olabilecektir.

Kavramlarin mefhum-u muhalifine* bakarsak bizi daha net sonuca goturecektir. Ar duygusuna sahip herkes erdemlidir diyemeyebiliz ancak ar duygusuna sahip olmayan birinin erdemli olamayacagini soylemek sanirim hicte yanlis olmayacaktir.

Kilit nokta, ar duygusunu, kendini bilme asamasina olusarak, ruhu olgunlastirarak, demleyerek ozumsemekte yatmaktadir. Boylece birey erdemlidir diyebiliriz.

Erdem kavramini benzer bir yaklasim ile degerlendirmeye devam edersek:

Erdem = ermek + demlenmek

Kendini bilme zirvesine , demlene demlene ulasan (eren) birey artik erdemli olmustur da denebilir.

Mantik silsilesini takip ettigimizde de ayni sona ulasiyoruz. Kendini bilme, noksanlarinin farkinda olma, dusturunu edinen birey artik hem erdem kavraminin anlamini cozmus hem de erdemli birey olabilmistir.

Beynin bilinmezligini cozme yolculugundaki bireyin, asama asama kendini bilme yolculugunda da ilerlemesi, yol uzerindeki erdemleri birer birer edinip ruhsal olgunluga ulasmasi asil hedef olmalidir...

* önermenin denginin kavramların olumsuzlanmasıyla söylenmesi

25 Ekim 2009 Pazar

Wiki Oran (Wikiratio)

Wikipedia, bilinen 7.300 dil oldugunu ve bu dillerin alt gruplari (dialect veya lehce diyebiliriz) olarak da 39.491 farkli dil oldugunu soylemektedir. Yine Wikipedia'ya gore dunya uzerinde "resmi dil" olarak da tanimlanan 116 farkli dil oldugunu biliyoruz. Bu dillerin ait oldugu ust gruplari (dil aileleri) da ayri ayri inceleyebiliriz ancak bu, makalemizin simdilik konusu disindadir.

Makalenin asil konusu "dillerin, gunumuz dunyasinda basta kendi ait olduklari toplumun (kulturun) ardindan da dunyanin entellektuel birikimine ve bu kapsamda geleceklerine yaptiklari katki" olacaktir.

Konu cok boyutlu ve genis kapsamligi oldugu icin sinirlandirmanin daha dogru olacagini dusunuyorum. Bu anlamda yukarida belirtilen asil amacin alt kumesi olarak modern dunyanin en cok kullanilan bilgi paylasim ve yayim mecrasi olan internet ozelinde kalacagim. Ancak bu persfektif bile bizlere dillerin beser entellektuel birikimine ve ait olduklari kulturlerine yaptiklari katki konusunda fikir verecektir.

Oncelikle belirtmek isterim ki kullanilan datalarin (veri) tamami Wikipedia'dan alinmistir. Zira Wikipedia, kullanilan tum dillere platform saglayan ve orneklem olarak istatistiksel acidan anlamli veriler sunabilecek bir kullanici altyapisina sahiptir. Bunu yaparken sinirsiz sorgulama bakis acimizi da devreye sokarak bu verilere dayanarak yapilacak yorumlarin bilimsel anlamdan %100 dogru olarak kabul edilemeyecegini de belirtmek isterim. Zira Wikipedia'daki bilgiler gunun sonunda kullanicilar tarafindan girilen (tabiki diger kullanicilar ve Wikipedia yoneticileri tarafindan edit edilen) ve kimi zaman %100 objektif (tarafsiz) olmayan bilgileri de icerebilmektedir. Ancak yine de en basta belirtilen "fikir verme" perspektifine de hizmet etmektedir.

Wikipedia'nin giris sayfasinda (yani www.wikipedia.com adresinde) hangi dil ile ne kadar makale yayimlandigi verisi bulunmaktadir. Bu bilgiyi toplam yayimlanan makale sayisina gore siraladigimizda soyle bir sonuc ortaya cikmaktadir:
1. Ingilizce (yaklasik 3.000.000 uzerinde)
2. Almanca (yaklasik 970.000 uzerinde)
3. Fransizca (yaklasik 865.000 uzerinde)
4. Polonyaca (lehce) (yaklasik 644.000 uzerinde)
5. Japonca (yaklasik 625.000 uzerinde)

liste bu sekilde uzayip gitmektedir.

Benim bu satirlari yazdigim dil yani "Turkce" ile yazilmis makale sayisi ise tam olarak 136.868 adet olarak kayitlara gecmektedir. Siralamada ise malesef 19. sirada yer almaktadir.

Buradaki asil siralamanin makale yazilan dil sayisindan daha onemli olarak, bu dilleri "anadil" olarak konusan kisi sayisi ile makale sayisi arasinraki orana gore yapilmasi gerektigini dusunmekteyim. Bu orana Wiki Oran'i (Wikiratio) diyebiliriz...Zira bu bakis acisi bu dillerin en basta belirtilen "dillerin, gunumuz dunyasinda basta kendi ait olduklari toplumun ardindan da dunyanin entellektuel birikimine ve bu kapsamda geleceklerine yaptiklari katki" amacini ortaya cikarabilecektir.

Wikipedia'ya gore dilleri, anadil olarak konusan kisi sayisina gore siraladigimizda ise soyle bir tablo ortaya cikmaktadir :
1. Cince (Mandarin) (yaklasik 845 milyon)
2. Ingilizce (yaklasik 328 milyon)
3. Ispanyolca (yaklasik 330 milyon)
4. Arapca (yaklasik 221 milyon)
5. Hintce (yaklasik 182 milyon, bu sayiya Urduca dahil edilmemistir)

Turkce ise yaklasik 59 milyon kisi tarafindan "anadil" olarak konusuluyor olarak rapor edilmistir. Bu rakam Turkce'yi siralamada anadil olarak en cok konusulan 16. dil yapmaktadir (Turkce'yi Ural-Altay dil ailesinden ayri olarak incelemek istedim, zira burada onemli olan anadil olma durumudur) Tabiki Turkiye'nin toplam nufusu olan yaklasik 72 milyon kisi icin Turkce resmi dildir ancak Turkiye icindeki azinliklari (basta Kurtler olmak uzere) dusundugumuz zaman bu rakam daha anlamli olmaktadir.

Son olarak yapmamiz gereken herhangi bir dili ana dil olarak konusan 100 kisiye kac adet Wikipedia makalesi dustugunu basit bir cebirle hesaplamak.

Wiki Oran (Wikiratio) =
"(yayimlanan Wikipedia makale sayisi / anadil olarak konusan kisi sayisi )*100"

Buldugumuz Wiki Oran verisine gore dilleri siraladigimizda soyle bir sonuc ortaya cikiyor:
1. Esperanto ==> (her 100 kisiye yaklasik 6.000 (Wiki Oran) makale dusuyor)
2. Nepal Bhasa (Newari) ==> (7,12 Wiki Oran)
3. Estonyaca ==> (6,33 Wiki Oran)
4. Norvecce ==> (4,66 Wiki Oran)
5. Baskca ==> (4,43 Wiki Oran)
6. Isvecce ==> (3,71 Wiki Oran)
7. Fince ==> (3,60 Wiki Oran)
8. Slovenyaca ==> (3,35 Wiki Oran)
9. Katalanca ==> (3,12 Wiki Oran)
10. Flemenkce (Hollandaca) ==> (2,61 Wiki Oran)

Listede bazi onemli dillerin durumlari ise soyle siralanmakta:

17. Fransizca ==> (1,28 Wiki Oran)
20. Almanca ==> (1,08 Wiki Oran)
22. Italyanca ==> (1,00 Wiki Oran)
24. Ingilizce ==> (0,94 Wiki Oran)
30. Japonca ==> (0,51 Wiki Oran)
34. Rusca ==> (0,31 Wiki Oran)
45. Arapca ==> (0,05 Wiki Oran)
46. Cince ==> (0,03 Wiki Oran)

Turkce ise bu siralamada 100 kisiye dusen yaklasik 0,23 makale sayisi (Wiki Oran) ile ancak 38. sirada yer almaktadir. (Bulgarca, Romence, Gurcuce, Hirvatca vb. gerisinde)

Bu verilerden yola cikarak pek cok sonuc cikarilip, pek cok yorum yapilabilir... Incelenen konunun cok boyutlu olmasi, eldeki verilerin tek bir kaynaktan toplanmasi, ulkelerin internet erisiminin toplam nufusa oraninin ciddi farkliliklar gosterebilmesi, ikinci dil tercihi gibi onlarca sebep yapilabilecek olasi yorumlarin cesitlenmesine zemin olusturmaktadir.

Cikarilabilecek sonuclardan bazilarini soyle siralayabiliriz:
- Esperanto (Polonyali goz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafindan uretilen yapay dil), Baskca ve Katalanca dilleri bir ulkenin resmi dili olmaktan cok belirli bir zumrenin kulturel anadili oldugundan o kulturun yasatilmasi icin ozel caba gosterilmistir.
- Isvec, Norvec, Finlandiya ve Hollanda'da ekonomik refahi takip eden kulturel gelismislik (ve dolayisiyla internet erisim oraninin yuksek olmasi) bu ulkelerin anadillerinde yayimlanan makale sayisinin da artmasini saglamistir.
- Bir dilin kendi entellektuel dagarciginin olusmasi, bu dili anadil olarak konusan kisi sayisi ile degil, bu dil ile uretilen makale sayisinin artmasi ile mumkundur (daha yuksek Wiki Oran'i ile)...
- Onemli diller kategorisinde siraladigimiz dillerin cesitli sebeplerden dolayi ciddi oranlarda ikinci dil olarak tercih edilmesi, bu dilleri anadil olarak konusmayan kisiler tarafindan da makale yayimlanmis olabilecegi sonucunu dogurmaktadir; bu da bu dillerin siralamadaki yerini asagi yonde degistirecektir. Zira bu durum bu dillerin entellektuel dagarcigina yapilan olumlu katkiyi olumsuza cevirmez elbette...

Bu degerlendirmeleri Turkce ozelinde yaptigimiz zaman ise:
- Anadil olarak Turkce'yi konusan kisi siralamasinda 16. sirada yer almasina karsin, Wiki Oran'ina gore yapilan siralamada 38. siraya gerilemesini Turkce'nin kendi kulturel ve entellektuel birikimine yaptigi katkinin malesef olmasi beklenen yerde olmadigi,
- Turkce'yi anadil olarak konusanlarin ikinci dil olarak konustuklari dillerde yayimlamis olabilecekleri makaleri kendi dillerinde de yayimlamalari gerektigi,
- Sadece Turkce konusan kisilerin Wikipedia'dan yararlanabilme imkaninin sinirli kalmasina,
- Dunya konjokturunde Turkce'yi diger dillerle kiyaslandiginda arka siralara atma riski tasidigi,
- Turkce'nin gunumuz dunyasinin cok onemli mecrasi olan sanal dunyanin imkanlarindan yeterince yararlanamadigi,
- Diger dil ve kulturlerin gozunde Turkce'yi goz ardi edilebilme konumuna getirmesi (Turkce'yi anadil olarak konusanlarin sahip cikmadigi bir Turkce'ye kim ne gozle bakar?),

sonuclarina varmak yanlis olmayacaktir.

Tum bu degerlendirmeler ve yorumlari isinda, makaleyi bazi oneriler yaparak bitirmek istiyorum:
- Toplumsal kulturun en onemli yapi taslarindan birisi olan dil'e katki saglamanin yollarindan birisi hic kuskusuz sanal veya baskili mecralarda makaleler yayimlamaktir.
- Hem dil'i hem de o dil'in temsil ettigi kulturu gelecek kusaklara tasimak icin bilimsel veya dusunsel yayimlarin sayisini artirmak gerekir (ornegin Kurt kulturu yasatilmak isteniyorsa tipki Baskca ve Katalanca'nin yaptigi gibi o dilde yazilar yazip, yayimlamak gerekir)
- Turkce'yi zenginlestirmek icin, sadece Turkce konusabilen nufusun da yararlanabilmesi icin (ve boylece toplumsal entellektuel birikimi zenginlestirmek icin) dusunsel ve bilimsel uretimlerin basta Turkce ile yayimlanmasi gerekir (sonra ayni uretim daha genis kitlelere ulastirma istegi ile baska dillerde tabiki yayimlanmali)
- Wikipedia gibi artik gunumuz dunyasinin sanal kutuphanesi olmus mecrada Turkce'nin daha iyi temsil edilmesi icin basta Turk Dil Kurumu, Milli Egitim veya Kultur Bakanliklari nezaretinde projeler gelistirilmesi gerekir.

Dunya, zamaninda caginin kulturel birikimine isik tutmus ancak bugun kullanilmayan yuzlerce dile ev sahipligi yapmistir. Bir toplumun dunya uzerinde daim olmasi, o toplumun kulturel birikimlerinin de daim olacagi anlamina gelmez. Hele ki insanligi yasadigi degisimler ve o degisimlerin gelecek yuzyillara olan etkisi cok iyi analiz edilmezse...

15 Ekim 2009 Perşembe

Free-fall = Serbest Dusus (1)


Standart psikolog prototipinden epey farkli Gunduz Vassaf. Yanilmiyorsam 9 yada 10 kitabi var ama ben sadece 2 tanesini okuyabildim. Bolca psikolojik cozumlemelerin oldugu deneme turundeki kitaplardi okuduklarim. Okudugum benzer icerikteki kitaplardan ziyadesiyle farkli bir yaklasimi var Gunduz hocanin (zamaninda Bogazici Universitesi'nde de hocalik yapmis, suanda Radikal gazetesinde yaziyor)... Cozumlemelerini yaparken bu dogrudur/su yanlistir tadinda yonlendirici bir tarz yerine sadece kendi bakis acisini daha baska bir degisle kendi tecrube suzgecinden gecirdigi gozlemlerini okuyucuya aktaran bir yontem izlemekte. Su benzetmeyi yapmak sanirim pek yanlis olmaz: Beynimizi, icinde su/kum karisimi dolu bir bardak olarak dusunursek, Gunduz Vassaf'in yaptigi bu karisimi kum asagida su yukarida konumundan bulanik hale getirmek... yani dimagimizi calistirmak...yani dusunme egzersizi yapmamizi saglamak... Ozellikle "Cehenneme Ovgu" kitabini siddetle tavsiye ederim...

"Serbest Dusus" konsepti arkasinda ben de Gunduz hocaya oykunerek gunluk hayatimizda hep kullandigimiz kelimelerin bendeki cagrisimlari, etimolojik kokenleri ile ilgili tamamen kisisel olasi tezlerimi, kavramlarin birbirleri ile olasi ilintileri hakkindaki sahsi dusuncelerimi vs paylasmayi istiyorum... yani dimag genisletme egzersizlerimi yaziya dokecegim... aslinda kesinlikle bilimsel olmayan bir tarz ile hipotez uretmeye calisacagim...

'Dusunce' kelimesi ile baslamak nukteden olacaktir... Dusunce kelimesinin dusunmek fiilinden geldigi hepimizin malumu... ama dusunmek nereden gelmis olabilir... Duslemek, dus kurmak fiili ile bir baglantisi olabilir mi? Dusunmek de dus kurmak da tamamen beyinsel faaliyetler olduguna gore aralarinda bir anlam ilintisi olabilir... Her beyinsel faaliyetin birbiri ile anlam ilintisi oldugu gibi bir cikarim pesinde degilim. Ancak dus kurmak (duslemek) ile dusunmek arasinda bir bag olmadigini da soyleyemeyiz...

Dusunce = Dus + ince (kurdugumuz duslerin digerlerinden farkli olarak inceltilmesi, yontulmasi, fazlaliklarinin alinmasi yolu ile "Dusunce" ' ye transformasyonu)

Yukaridaki anlam silsilesi icinde Dusunce'lerimizin ince ince elekten gecirilmis duslerimizden devsirildigi sonucuna varabiliriz.

Asil amacin dimagimizi genisletmek ve dusunme egzersizi yapmak oldugunu belirtmistim... zira bilimsel metodoloji izlendigi gibi bir iddia da yok ortada... adi ustunde "Serbest Dusus"

Belki de bunu ispatlamak icin Dusunce kelimesinin nereden gelmis olduguna dair bambaska bir hipotezden daha bahsetmek istiyorum.

Dusunce' nin dusunmek fiilinden geldiginin herkesin malumu oldugundan bahsetmistik. Acaba dusunmek fiili dusmek (bir yerden bir yere inmek, yuvarlanmak anlamindaki dusmek) fiili ile anlamsal olarak ilintili olabilir mi? Bu iki fiil arasinda yukarida oldugu gibi beyinsel aktivite olma yonunden bir benzerlik de yok...

Dusunce = Dus + icine (dusmek fiilini mecazi olarak alirsak ve bireyin kendi ozune yonelerek, kendinin derinlerine inerek gercek Dusunce'yi oradan cikarmasi)

Birey ancak kendi icine yonelerek (duserek), insani, Esref-i Mahlukat yapan Dusunce'ye ulasabilir.

Her kelimenin arkasinda birbiri ile ilintili yada ilintisiz onlarca sebep var. Hangi dilde olursa olsun hicbir kelime alelade ortaya cikmis degildir. Kullandigimiz kelimelerin nereden gelmis olabileceklerine iliskin etimolojik (bilimsel) yaklasimin yaninda biraz dusunce egzersizinin zarari olmayacaktir... en azindan kelimelere hak ettikleri saygiyi verebilmek adina...


11 Eylül 2009 Cuma

Valiziniz hazir mi?


Surekli yasadigimiz yeri gecici olarak degistirdigimiz durumlarda imdadimiza kosar valizler. Hep derttir hazirlamasi. Ozellikle seyahate cikmadan bir gece onceye birakilir toparlama isleri... Zira cogu kimse pek de haz etmez valiz hazirlamaktan... Once kafanizda ya da kagitta liste hazirlamaniz gerekir, nelere ihtiyaciniz olabilir, neler olmazsa olmaz? Listeyi hazirlamadan once nereye, ne amacla gittiginizi, ne kadar kalacagimizi vs. de cok iyi biliyor olmamiz gerekiyor. Once olmazsa olmazlari yerlestiririm ben : ilaclar, kimlik vs, telefon, sarj aleti gibi... Sonra yine oncelik sirasina gore diger esyalar... Ama mutlaka bir planlama gerekiyor, yazili olmasa bile kafada bazi seyleri siraya koymak sart... Aksi halde olasi eksiklikler gidilen yerde epey zora sokabilir bizi. Eger valiz hazirlamaya gereken onem verilmezse hem gidilecek yerde, hem yolda tatsiz suprizlerle karsilasma ihtimalimiz artar.

Bireysel kariyer de her gun ilerlemekte oldugumuz uzun bir yolculuktan, gidilecek destinasyona varmak
icin cikilan bir seyahatten baska birsey degildir. Varmayi planladigimiz destinasyon ne olursa olsun, hem yolda hem de varilacak yerde cok cok iyi organize edilmis, her turlu ayrintisi titizlikle planlanmis valizler yoksa yanimizda isimiz zor demektir. Zira kimse kariyer hayatimizda bir mevkiye geldigimiz zaman "buyrun bu koltukta oturdugumuz surece ihtiyaciniz olacak yetkinlikler, tecrube, vizyon, enerji bu valizin icinde" demeyecek.

Kariyer bir seyahat ise, aldigimiz her sorumluluk/titr bir destinasyon ise, valizimizi oyle planli hazirliyor olmaliyiz ki hem mevcut ihtiyaclarimizi giderebilelim, hem de daha sonraki destinasyonlar icin ihtiyacimiz olacak "olasi" eksikleri once tespit edebilelim, sonrasinda bu eksikler icin valizimizde uygun yerler bulabilelim...

Oyle bir valiz dusununku sizle beraber ilerleyen ve her destinasyonda yaninizda olan... Bir sonraki destinasyonun planlarini yaparken bulundugunuz destinasyonda zorunlu alisverisleri yapip valizinize ozenle yerlestirmeniz gerekiyor... Boylece her bir destinasyonda edinilen tecrubelerle surekli dolan ve sonraki duraklar icin daha da donanimli hale gelen, yanimizdan ayirmadigimiz bir valiz hazirlanmis oluyoruz.

Gittigimiz hangi seyahet, yaptigimiz hangi yolculuk kariyer yolculugundan daha degerli? 1-2 parca esyayi unutmamak icin valizlerimize gosterdigimiz ozveriyi kariyer yolculugumuzdaki valizlerimize de gostermemiz gerekmez mi? Aksi halde ya baskalarinin valizlerini kullanmak zorunda kaliriz, ya da icinde hicbirsey olmayan valizi oradan oraya sureklemekten oteye birsey yapmamis oluruz...

13 Ağustos 2009 Perşembe

Mohamdas K. Gandhi


Uzunca bir suredir ilk verildigi yil olan 1927'den bugune Best Picture (en iyi film) Oscar'i almis filmlerin arsivini tamalamak icin ugrasiyorum... Epey yol kattim sayilir... %90'ini istedigim goruntu kalitesinde bulmayi basardim

Arsivi tamamlamak birincil amacim gibi gozukse de arsivin tamamini hakkiyla seyretmek gizli amacim aslinda :)

Arsiv tamamlaninca 1927'den baslayarak (Wings) onceden izlemis olduklarim dahil hepsini kronolojik olarak izlemeyi hedefliyorum.

Bu aksam sirayi bozup (arsivin tamamlanmamis olmasina veya Gandhi'ye olan ozel ilgime veya rastlanti prensibine baglayabilirsiniz) Gandhi'yi seyrettim.
- 1982 yilinda En iyi film Oscar'ina layik gorulmus

Onyargili olmamak son yillarda kendime belirledigim onemli kisisel gelisim alanlarindan birisi olmasina karsin gidecek daha cok yolum oldugunu Gandhi filmi ispatladi.

Filmi izlemeye baslamadan evvel Gandhi filmine Oscar verilmesini Bati'nin gunah cikarmasi olarak yorumlamistim (Slumdog Millioner icin 2009 yilinin diger En iyi Film adaylarini da goz onune alarak hala oyle dusunuyorum belirtmek isterim)

Ancak Gandhi filmi sadece beyaz perdeye cok basarili aktarilmis bir biyografi olmakla kalmamis ayni zamanda M. K. Gandhi'nin felsefesini de (moden dunyanin belkide en etkili ideoloji yayma mekanigi olan film endustrisi sayesinde) herkesin anlayabilecegi bicimde genis kitlere iletmeyi basarmis diyebilirim.
- Sadece bu basarisi bile Oscar'i hak etmesine yeter kanisindayim (Ben Kingsley'in muhtesem oyunculugunu arka plana atmis degilim, zaten kurul da benimle ayni fikirdeymis ki Ben Kingsley En iyi Erkek Aktor Oscar'ini almis)

Bir bagimsizlik mucadelesi dusunun tek bir silah yok, tek bir damla kan yok... ve bu pasif direnis diye adlandirilan felsefenin kurusucu olan kucuk, zayif siyah adam Gandhi...

Pek cok sahneden etkilendim ama Hindu direnisci'ye cehennemden kurtulmak icin sundugu recete inanilmazdi: "oldurulen cocugunun yaslarinda anne-babasi olmus musluman bir cocuk evlat edin ve onu bir musluman gibi yetistir"... Bunu soyleyen aslen Hindu ama insanlar arasinda dinsel bir ayrim gozetmeyen tum insanlari Allah'in kulu gormeyi gercek anlamiyla basarabilmis birisi...

Kacimiz dinimizi, etnik kimligimizi, sosyal statumuzu, vatandasi oldugumuz ulkeyi Gandhi gibi bir kenara birakip insanligi tek vucud gormek ve sadece gormek degil aksiyona da gecmek noktasinda boyle erdemli olabilir?

Filmin sonunda dinlerin kardesligi soyleminin utopya oldugunu dusundum... Hatta acaba hic din olmasaydi daha az savas/kargasa olur muydu? diye dusundum...

Ama sanirim sorun dinlerde degil bizzat insanin kendisinde... dinler olmasaydi da insanlik ugrana kutuplasip savasacak birseyler bulurdu mutlaka...

Insan ozune donup nefsiyle savasmaktan korktugu surece disarida savasacak birseyler hep bulacaktir.



10 Ağustos 2009 Pazartesi

Self-mirroring = Kendine ayna tutabilmek

Isigi yansitabilen nesneler uzerinde diger objelerin imajlarinin yansimasiyla elde edildi "ayna". Onceleri metal yuzeyler isigi iyi yansitmasi icin cilalandi sonra daha iyi yansima elde etmek icin cam objelerin bir yuzu sirlandi... Metod ne olursa olsun amac ayni : "nesnelerin imajini baska nesneler uzerine aksettirmek" Asil amac ise insanin kendini baskasinin degil bizzat kendi gozleri ile gorebilmesi...

Kisinin kendisini sadece fiziksel olarak degil bir butun olarak gorebilmesi icin mecazi olarak kendisine ayna tutmasi gerekir... Bu noktada parlatilmis metal yuzeyler veya sirlanmis cam degil cok daha "teknolojik" bir o kadar da ilkel ama etkili bir aynaya ihtiyaci var. "Self-mirroring" (kendi ozune ayna tutmasi)

Gercekten ne oldugumuzu anlamamiz kisisel olarak basariyi yakalayabilmek (ve makbul insan olabilmek) icin olmaz olmaz diyebiliriz. Aksi halde salt "sanma" veya sadece baskalarinin degerlendirmeleri buhranina kapilmis olabiliriz.

Self-mirroring (kendimize ayna tutmak), kisisel farkindaligilimizi (self-awareness) yukseltebilmemiz icin on sartlardan biridir.

Pekcogumuz gunluk yasantimiz icinde aynaya bakarak fiziksel goruntumuzu "modifiye etmeye" epey zaman harcariz. Yasadigimiz cagda fiziksel goruntumuzu "olmasi beklenen" standartlara uydurabilmek icin ugrasmamiz gerekliligi tartisilmaz. Ancak fiziksel kendimiz disindaki metafizik kendimiz ile de mutlaka yuzlesebilmemiz gerekiyor.

Basit bir ilke olarak:
- fiziksel anlamda aynalari kullanmamizin 1/5'i kadar self-mirroring kullanmamiz
baslangic olabilir...

Peki etkili bir self-mirroring nasil olabilir?

Oncelikle mutlaka kendimize karsi durust olmamiz gerekir. Ne istedigimizin, nelere yetkin, nelerde yetersiz oldugumuzun muhasebesini cok iyi yapiyor olmaliyiz. Kendi kisisel algimiza tekrar tekrar bakmamiz gerekiyor.

***Kisisel notlar almak guzel bir baslangic olabilir
- Yururken, araba kullanirken, spor yaparken, toplanti sirasinda, calisirken kisacasi heran 1-2 saniye kendimize donup icinde bulundugumuz ruh halini kagida dokmek bir nevi kisisel yuzlesme mecrasi saglayabilir (ozellikle geriye donup bu notlari okurken)

***Uygun olan her an kendimizi dinlemek
- Komik gelebilir ama kanimca insanin en az dinledigi canli kendisidir. Kendisini hak ettigi anlamda dinlemeyi basaranlar onemli kazanimlar saglayabilir.

*** Kendimizle konusmak
- Kendini dinlemekten farkli olarak, kendi kendimiz ile konusmak etkili bir sohbete donusebilir. Zira kendi sesimizi duymamiz farkindaligimiz artiracaktir ve kendimize karsi daha durust olmamizi saglayacaktir. (kendi kendisiyle konusmanin delilik ile ozdeslestirildigi sosyal baski belki bizi bu sohbette daha az civimaya itecektir)

Son olarak, baskalarinin bizimle ilgili algisini kesinlikle goz ardi etmemek gerekiyor. Bizim disimizdaki bireylerin bizimle ilgili algilarini olcup tartarak (bakiniz KSS modeli) onemli sonuclara varabiliriz.

Bu ikisinin iyi bir hipriti anlamli aynalar haline gelerek bizi makbul bireyler olabilme yolculugumuzda zenginlestirecektir.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Dinlemek...

Oyle gorundugu kadar, tahmin ettigimiz kadar kolay degil...Pek cok defa yaniliriz: dinledigimizi dusunuruz ama aslinda hakkiyla dinlemiyoruzdur ve ne acidir ki karsimizdaki anlar bu durumu ama bozuntuya vermez... belki kendisinin de ayni seyi yapiyor oldugu aklina geliverir ve dinlenmiyor olmanin acisini bastirir dinlemiyor olmanin utanci...

Dinlemeyi ogren diye ogutlenmistir hep... kimse ne oldugunu tam anlamadan/anlatmadan dinlemeyi ogretmeye kalkmistir...hatta karsi tarafin sessiz kalmasi dinliyor olduguna yorulmustur... oysa susmak demek degildir dinlemek... bu kadar basit degildir…

Zordur dinlemek, zira birkac adim ilerdedir isitmekten...isitmek icin fiziksel olarak sorunsuz calisan kulak ve takip eden diger organlar yeterli olurken dinlemek icin durum epey farklidir... isitmekle baslar belki pekcok zaman dinlemek ama yoksa ardinda isitileni algilayacak ve yorumlayacak acik bir zihin sadece isitmis olmakla kalinir... kimi zaman isitmeye bile gerek yoktur dinlemek icin...sart degildir bir ses olmasi isitilecek...kendi beyninin sesini dinlerken insan isitmez hicbir ses...ama dinler... belki de karsisinda en iyi dinleyeci oldugu andir insanin, beyniyle konusurken...

Konusmak tek tarafli da olabilirken; dinlemek asla tek tarafli olamaz... belki bu yuzden daha zordur konusmaktan...dinlemenin dualitesidir onu ayricalikli kilan…

“Konusmak bilgiden, dinlemek ise bilgelikten gelir” denir. Hakkini vererek dinleyebilmek sadece isitileni anlamak ve yorumlamakla bitmez...Gercek anlamiyla dinleyebilmek icin insani negatifliklerin bazilarindan arinmis olmak gerekir...kendi fiziksel ve ruhsal butunlugumuzun disindaki varliklari kabul edebilmekle baslar dinlemek...bencil olmamakla... zira dinleme eylemi iki taraflidir (dual)... bir dinleyen bir de dinleyenin, dinleme eylemini aktif hale getiren, olmalidir...dinleme eylemini aktif hale getirenin dinleyen tarafindan isitilmesi, algilanmasi,yorumlanmasi ve kabul edilmesi gerekir (burada kastedilen dinlenilen seyin kabul edilmesi degil dinleme eylemini aktif hale getirenin varliginin kabul edilmesidir.)…bunun disinda kalan tum eylemler isitme ve duymadan ibarettir...

Sikayet ederiz cogu zaman dinlenmiyor olmaktan... sikayetimizin asil sebebi anlatmaya calistigimiz seylerin dinlenmemesi midir? yoksa varligimizin kabul edilmemis olmasinin ihtimali midir? Anlatacaklarinin kiymetli oldugunu dusunenler sikayet eder dinlenmiyor olmaktan, oysa anlatacagimiz ne olursa olsun ondan daha kiymetlidir dinleyicinin farkimizda olmasi...

Bu kabul edisin (farkindaligin) yaratacagi erdem, insanligin gunumuzdeki en onemli sorunlarindan birine care olmaya namzet olabilecek mi? “Iletisememe”

Gunumuzde iletisim konusunda bunca sey yazilip cizilmesinin ve hala etkin bir iletisim yerine elimizde kocaman bir Iletisememenin olmasinin belki en onemli sebebi ise dinlemeyi hak ettigi bicimde anlamaya calismamamizdir...zira dinlemek iletisimin kalbinde yatar... etkili bir dinlemenin olabilmesi icin dinleme eylemini aktif hale getirenin kabul edilmesi gerekliligi tezinden bahsetmistik… iletisimi A noktasi ile B noktasi arasindaki veri transferi olarak tanimlarsak ve bu trasferin basarisiz olma sebeplerini incelersek A noktasinin B’yi, B noktasinin da A’yi gormezden geldikleri gercegine ulasiriz. Yani diger bir degisle taraflarin birbirlerini kabul etmeme egilimi sergilediklerini goruruz… Oysa etkili bir dinlemede varligi birbirlerince kabul edilmis taraflar bulunur ve boylece iletisim icin ilk ve olmazsa olmaz adim atilmis olur…

Iletisebilmenin bir diger olmazsa olmazi da anlamaktir… Once taraflar birbirlerini kabul etmeli (farkinda olurlar) sonra da birbirlerini anlamaya calismalidirlar… Iste tam bu noktada dinlemek yine imdadimiza kosar… zira dinlemek anlam butunlugu acisindan degerlendirildiginde anlamak fiiline cok yakindir...dinlenilen sey anlasilmamis olsa bile, etkili bir dinleme, anlamadigini anlamak gibi erdemi yuksek bir sona goturur dinleyeni… Zorunlu degildir dinledigini anlamak… Belki de en buyuk yanilgimiz bu degil midir? ‘dinledigimizi anlamak zorunda oldugumuzu dusunmenin verdigi stresin etkili bir dinlemenin gerceklesmemesini saglamasi.’

Korkmadan yapmak lazim muhasebesini : “ne kadar iyi bir dinleyici oldugumuzun”… ogrenmeye calismak, hakkiyla dinleyebilmek lazim… hikayemizin zenginligi dinlemeyi anlamamiz ve uygulamaya gecirebilmemiz ile dogru orantili olarak artacaktir…

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Sayilarla kariyer = Kariyer Katsayisi

Is hayatinda cokca kullanilan bir yaklasik vardir : "Sayilarla ifade edemedigin bir seyi olcemezsin, olcemedigin bir sey yonetemezsin." Ya da baska bir ifade ile "You get what you measure" yani "neyi olcuyorsan onu elde edersin".

Kisinin bireysel kariyerini insan kaynaklari (HR) yoneticileri, bagli bulundugu mudur (line manager) 'den daha fazla kendisi yonetmelidir. Olcemedigimiz bir seyi yonetemeyecegize gore bireysel kariyerimizi de olcebilmek zorundayiz.

Bireysel tecrubelerimden cikarimla olusturdugum (ve kullandigim) herkesin kullanabilecegi "Kariyer Katsayisi" yaklasimindan bahsetmek istiyorum.

Kariyer Katsayisi, yapmakta oldugumuz isin toplam kariyerimize etkisini hesaplamakta kullanilabilecek bir yaklasim. Yani bizleri uzun vadeli hedeflerimize goturecek yoldaki denklemimizin daha arti cikmasini saglayacak katsayi... (matematikteki ax + by + cz turu denklemlerdeki a, b veya c carpani gibi)

Kisaca tanimlamak gerekirse Kariyer Katsayisi, yapmakta oldugumuz isin bize katkisi pay, yapmakta oldugumuz ise bizim katkimizi payda olarak aldigimizda cikan sonuca esittir.




Saglikli bir bireysel kariyer yonetimi icin Kariyer Katsayisi > 1 olmalidir. Yani yapmakta oldugumuz is her zaman ama her zaman bizim o ise kattiklarimizdan fazla olmalidir. (matematik de onu soylemez mi? eger bir katsayi >1 ise denklemin degerini artirir.)


Burada pay ve paydaya hangi degerlerin gelecegi ise tamamen bireysel degerlendirmeye dayanir. Ornegin yaptiginiz isin size katkisini 5, sizin ise katkinizi ise 10 olarak degerlerseniz, sonuc 0,5 KK cikar ve bu sizin icin olumsuz bir durumdur. Ya da tam tersi ise sonuc 2 KK cikar ve bu sizin icin yaptiginiz iste artida oldugunuz anlamina gelir.


Herhangi bir pozisyona yeni basladiginizda Kariyer Katsayisinin sizin lehinize guzel bir arti deger oldugunu (ogrenme egrinizin (learning curve) 45 derecen fazla oldugunu), yillar gectikte degerin azaldigini, 1'e yaklastigini hatta daha da altina dustugunu gozlemleyeceksiniz. Asagidaki tabloda bir ornegini bulabilirsiniz.

Tabloyu grafikle ifade etmek gerekirse;


Burada A ile ifade edilen alan bireysel kariyerimize artı (+) katki saglayan bolgeyi, B ile ifade edilen alan ise bireysel kariyerimize goreceli olarak eksi (-) veya baska bir degisle marjinal katki saglamayan bolgeyi ifade etmektedir.

Kariyer Katsayisi yaklasimini en iyi sekilde kullanabilmek icin;
- Oncelikle pay ve paydaya gelecek degerleri kendimiz ve yaptigimiz is ile ilgili saglikli degerlendirmeler yaparak koymamiz
- Cikan sonuclari da once kendi suzgecimizden gecirmemiz sonra da line manager’imiz ile (bagli bulundugumuz yonetici) paylasmamiz

gerekir.

Herseyden once sunu cok iyi anlamak gerekiyor. KK’nin 1’in altina dusmesi sadece terfi etmemiz veya calistigimiz sirketten ayrilmamiz anlamina gelmez. Yaptigimiz ise line olabilecek gorevler ile degistirilmesi de KK’yi 1’in uzerine cikarabilmezi saglar (ogrenme egrimizin tekrardan 45 derececinin uzerine cikarabilmek).

Unutulmamalidir ki hedef, “hikayemizi zenginlestirmek” baska bir degisle, ogrenmeye devam edebilmektir.

Sizin Kariyer Katsayiniz kac? Mevcut KK’niz uzun vadeli hedeflere ulasmanizi saglayabilecek kuvvetli bir carpan mi?



13 Temmuz 2009 Pazartesi

KSS Modeli = Keep, Start, Stop


Herhangi bir olay yada olgunun bilimsel gercek sayilabilmesi icin "tarafsiz" ve "dogrulugu kanitlanmis gozlem veya deneyler"'e dayanmasi gerekir. Aksi halde sav, teori veya hipotez olmaktan daha oteye gecemez. "Dogrulugu kanitlanmis" ne demektir? Kismen de olsa bilim insanlarinin mutabik oldugu tanimlar olsa bile bugun bile hala dogru diye kanitlandigi one surulen pekcok konuda fikir ayriliklari vardir. Bu tartismanin temelinde de aslinda felsefenin, insanin varligindan beri sorguladigi "dogru nedir?" ve eger uzerinde hem fikir olunan bir dogru varsa hangi baza gore (yada mutabik olunan kriterlere gore) kanitlanmis oldugu kuskulari yatmaktadir.


Benim onerim, uzerine sonsuz yazilar yazilabilecek, yuzyillar surebilecek bu tartismadan siyrilip tartismayi fonksiyonel (gunluk hayatta bile kullanilabillir) sonuclar doguracak bir platforma oturtmak.

- Bilgi validasyonu nasil olmalidir?


İliski icinde bulundugumuz sosyal cevremizdeki hemen herkesin bizimle ilgili fikirleri, degerlendirmeleri veya on yargilari vardir. Pek cok zaman bu gorusleri, ozellikle de olumsuz iseler, dogru olmamakla suclariz ve kabul etmeme, kulak arkasi etme, onemsememe temayulunde oluruz. Ancak unutmamak gerekir ki "gercek olan algidir !" Olumlu olanlari ise de gerekli degerlendirme suzgeclerinden gecirmeden (yorumu yapan kisinin sadece bize gore bulundugu durumu goz onune alip) ya fazlaca boburlenip kabul ederiz, ya da hak ettiginden cok yereriz.


Eger bu yorumlar, dogrulugu konusunda suphe etmedigimiz, %100 kanaat edebilecegimiz yorumlar olsaydi, ne kabul etmemezlik, ne de kulak arkasina atip onemsememezlik edebilirdik. Iste bu noktada valide olmus (dogrulugu kanitlanmis) bilgiye ihtiyac hasil olmakta.


Benim dogru bilgi tanimim soyle:

"Birbirinden haberi olmadan, ayni konuda, en az 5 kisi, sizinle alakali benzer yorumlarda bulunuyorlarsa bu valide olmus bir bilgidir" denebilir. Yakindan incelenirse bilimsel gercek icin aranan kriterlerin bile bazilarini karsiladigini goreceksiniz:

- tarafsizlik (kisilerin yorumlarini yaparken birbirlerinin goruslerinden etkilenmemeleri icin birbirlerinden haberdar olmamalari)

- dogrulugu kanitlanmis gozlem (cevrenizde olup sizinle ilgili yorum yapabilecek kadar sizi taniyan 5 kisinin aranmasi)


KSS Modelini uygulayarak, hipotezimizi deneysel bir platforma oturtmak ve bilimsel bazini artirmak son asamamizi olusturacak...


KSS Modelini hazirlayip, sosyal cevremizde bulunan en az 10 kisiye gonderip onlardan kendimizle ilgili degerlendirme yapmalarini istememiz gerekiyor. Gelen degerlendirmeleri titizlikle inceleyip benzerlik gosterenleri ilgili grup altinda (keep, start veya stop) toplayarak, gerekli kriterleri karsilayan yorumlardan, valide olmus bilgi ve degerlendirmelerimizi elde etmis olacagiz...


Is tabiki bununla bitmiyor, asil onemli olan elimizdeki valide olmus bilgileri kullanarak bundan sonra nasil ilerlememiz gerektigi ile ilgili bir plan hazirlamak ve uygulamaya koymak olmalidir...


Faydasini ziyadesiyle gordugumu belirtmek isterim.


Not: KSS Modeli ile ilgili sorulariniz icin selcukkoksal@yahoo.com adresinden bana ulasabilirsiniz...





9 Temmuz 2009 Perşembe

Hikayeni zenginlestir...

Herkesin bir hikayesi var... Tipki lise edebiyat derslerinde ogretildigi gibi giris, gelisme ve sonuc bolumleri olan hiyakeler. Nasil ki edebi bir hikayenin degerini yazarin kendisi degil okuyucu belirliyorsa kisilerin hikayelerinin degerini de pek cok zaman iletisim kurdugu insanlar belirler.

Hikayemizin degeri de ne kadar zengin oldugu ile es degerdedir. Baska bir degisle ne kadar dinlenesi, okunasi (mesela bir biyografi icin), ders alinasi veya kendinden bir parca bulunasi oldugu ile...

Zengin bir kisisel hikaye edinmek istiyorsak bir yazar titizligi ile ugrasmamiz gerekir. Esinlenme, fedakarlik, gayret ve cesaret olmadan kendiliginden gelmesini beklemek pek anlamli olmayacaktir.

Farkli hayatlara dokunmamis, onlari kendi sentezinden gecirmemis bir kisisel hikayenin zengin olma ihtimali yoktur.

Kimi zaman cok ince hesaplara dayanan sofistike iliskiler, kimi zamansa plansiz hareketler, rastlantilar hikayemizin malzemesi olabilir. Yapilmasi gereken her an hayatin icinde olmak, uyanik olmak ve mumkunse hicbir ani es gecmemek... Takvim yasinin bu noktada onemi asikar, ancak tek ve en onemli degisken olmadigini da vurgulamak isterim. Olasilik teorisi geregi yasanilan gun sayisi ne kadar cok artarsa hikayemizi zenginlestirecek planli/plansiz malzemelerle karsilasma ihtimali de bir o kadar artacaktir. Ancak bu karsilasmalarin her birisinin hakkiyla ifa edilmis tecrubeler olmayabilecegi gercegini de unutmamak gerekir. Baska bir degisle hikayemizi zenginlestirmeyen sadece sayfa sayisini artiran dolgu malzemeleri de olabilir.

Zengin bir kisisel hikaye sahibi olmanin maddi ve manevi edinimleri olacaktir. Her ikisi de bireysel mutlulugun temel sutunlarindandir. Hikayesi zengin birinin manevi edinimi hayattan aldigi lezzet, maddi edinimi ise toplum icinde genis tabana yayilmis okuyucu, dinleyici, ders alan ve kendinden bir parca bulan insanlarin gozundeki algisal degeridir diyebiliriz.

Birey olarak bize dusen, sartlar ne olursa olsun hikayemizi mumkun oldugunca zenginlestirmek olmalidir. Kaybedecek hicbir seyimiz yok, maddi edinim olmasa bile en azindan lezzet alinmis bir hayat birakmis olabiliriz ardimizda.

Son olarak sunu da eklemek isterim: hikayelerimiz yayimlanmak icin olumumuzden sonrasini beklemiyor. Her an, her yeni iletisim kurdugumuz insan hikayemizi yayimlama mecrasi sunuyor bize.




8 Temmuz 2009 Çarşamba

Bahane yaratma oyunu...

Dogumla beraber basladigini iddia etmek pek yanlis olmaz sanirim bireyin "oyun"la tanisikliginin... Okumadim ama yuzlerce makale ve kitap vardir birey-oyun iliskisi uzerine yazilmis... takvim yasi, egitim duzeyi, fiziksel cevre, sosyal statu, vb. degiskenler hep belirleyici olmustur oynanan oyunlarin bicim ve icereklerinde...

"Bahane yaratma oyunu" ise genel gecer oyun anlayisindan biraz daha farkli. Baska bir degisle eglenmek, dinlenmek, gelismek veya vakit gecirmek amaclarindan daha farkli bir seye hizmet ediyor: "vicdan rahatlamasi, kendini hakli cikarma"

Aslinda kurallari cok basit.
1: yapmak isteyip de yapamadiginiz seyleri bir-iki dakikanizi ayirip aklinizdan gecirin (herhangi bir alanda, herhangi bir sey olabilir)
2: sonra niye yapamadiginizi yine bir-iki dakikada analiz etmeye calisin
3: son adim olarak soyle, kus bakisi analizinizin sonuclarina bir goz gezdirin

Cok zor degil degil mi? herkesin oynayabilecegi kadar basit. Diger oyunlarda oldugu gibi ne baska birine, ne belirli materyallere ne de baska bir seye ihtiyaciniz var. Tek ihtiyaciniz olan sey : hayatta yapmak isteyip de yapamadiginiz seyler olmasi !!!

Inanin bana bu oyunda analizinin sonuclarini sadece kendinize saklamayip baskalari ile de paylasmaya baslarsaniz cok cok daha profesyonel "bahane yaratma oyuncusu" olursunuz...

Kapanis : "Duvarların varoluş sebebi, bizi dışarıda tutmak değil,bir şeyi yeterince istemeyenleri durdurmak, bir şeyi ne kadar çok istediğimizi gösterme fırsatı tanımak içindir." Randy Pausch