Sevdigim laflar

"Ehli diller arasında aradım, kıldım talep. Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep." Yunus Emre

"It is better to stay silent and let people think you are an idiot than to open your mouth and remove all doubt. " Abraham Lincoln

"It is the province of knowledge to speak, and it is the privilege of wisdom to listen." Oliver Wendell Holmes

22 Nisan 2008 Salı

Müzik


Sesin bicim ve devinim kazanmis hali...Genel kabul gormus bir “muzik” tanimi olmasina karsin ademoglu arasinda cikintilar hep olmustur hayata renk katan. Muzik gibi cok genel gecer bir kavramin tanimlanmasinda bile catlak sesler yok degil (iyiki var) Belki muzik turlerinin cesitliligi kadar degil ama hatiri sayilir farkli muzik tanimi bulmak mumkun. Kimilerine gore muzigin olmasi icin “ses” bile gerekmezken (“an art form that involves organised sounds and silence”) kimilerine gore ise “ses” ‘in muzik olmasi icin bicim ve devinim kazanmasina dahi gerek gorulmemis (“any sound we can hear can be music” Jean-Jacques Nattie). Sizin taniminiz nasil bilmem ama benim vardigim sonuc: muzik guzel sey , iyiki var.

Tanimi gibi ihtiyac duyuldugu durum da epey farklilik gosterir: Kimi zaman eglenmek, kimi zaman dinlenmek icin; kimi zaman hatirlamak; kimi zaman unutmak icin; kimi zaman mutlu oldugumuz, kimi zaman huzunlu oldugumuz icin; kimi zaman aglamak; kimi zaman gulmek icin; kimi zaman sessiz kalmak, kimi zaman sesli olmak icin; kimi zaman cosmak, kimi zaman yatismak icin, kimi zaman cenazede, kimi zaman dugunde… sebep ne olursa olsun, muzik hayatimizin bir sekilde icinde.

Pek cok sey gibi muzigin kokenleri de eski Yunan kulturune dayanir. “Musika” ,perilerin konustugu dil anlamina gelir ve etimolojik olarak koku, eski yunancada peri anlamina gelen “Mousa” (musa diye okunur) kelimesidir. Aklin yolu mu dersiniz, tesaduf mu dersiniz, yoksa Mevlana’nin eski Yunan hakkindaki bilgi dagarcigi mi dersiniz bilmem ama Mevlana, muzigi “Elest Bezm-i’nin Avazesi”* olarak tanimlamistir, yani “meleklerin dili”. Islam felsefesinde muzige “musıki” denilmesine bu sebeple sasmamak gerekir. Konumuz degil ama iki farkli kulturun biraz detaylica bakilinca kavramlarin isimlendirilmesinde (ad verilmesinde) bile aslinda ne kadar cok ortak noktasi oldugunu gostermesi bakiminda enteresan (tabi gormek isteyene)

Dunyanin her yerinde boyle midir bilmem ama Turkiye icin sunu cok net soyleyebiliriz ki hemen her bolgenin ve alt etnik kimligin kendini tanimlayan, o bolge/etnik kimlik ile ozdeslesmis bir muzik turu var. Hatta dinledikleri muzik turlerine gore degil bolge/etnik kimlik SAS gruplarina bile ayirmak mumkun neredeyse insanlari !!! Arabesk veya fantazi dinliyorsa D, E ; pop, turku dinliyorsa C, B; klasik muzik dinliyorsa AB. Daha ileri gidersek yas gruplarina bile ayirmak mumkun : sanat muzigi dinliyorsa 50 yas uzeri; r&b, hipop dinliyorsa 18-25 yas arasi gibi (takvim yasi olarak degilse bile hissedilen yas olarak kesin). Unutmadan, darbe ve muhtiralar gecirmis bir neslin evladi olarak dinlenilen muzige gore bireylerin politik fikirlerini de gruplamadan edemeyecegim: ozgun muzik dinliyorsa solcu, turku dinliyorsa sagci, pop dinliyorsa apolitik, tasavvuf dinliyorsa dinci, jazz dinliyorsa politika mi o da ne ben astim artik bunlari. Bu gruplandirmalar ne kadar dogru? Insanlari boyle kaliplar icine sokmaya ne gerek var? Bunun ne yarari var ? orasi mechul…Severiz milletce genellemeler yapmayi. Tut ki, jazz seviyorsun, ayni zamanda turkulere gonulden baglisin, yeni akimlari hep sevmissindir bu yuzden r&b sana dinlenesi geliyor, ama klasik muzigin yeri ayridir sende, icinde Turk olmaktan gelen oriantalizmin arabesk kivilcimlari var ne zaman bir bara gitsen “ibo” caldigi zaman yerinde duramiyorsun yada en azindan bir iki Orhan Gencebay sarkisinin sozunu biliyorsun, tabi tum bunlari ayni bedende bulundurma gunahini islerken 25-40 yas arasindasin, B SAS grubundasin, liberalsin ama Kemalizm’den de odun vermiyorsun o zaman ne olacak? Nasil bir yafta yapistirilacak? Olgunlasmamis, kisiligi oturmamis, ne istedigini bilmiyor mu denilecek?

Sorun “akilli secici” olamamak mi? ya da boyle bir kavramin varligina inanmamak mi? ya da daha da kotusu birbirimize karsi yitirdigimiz saygi ve tahammul sinirlarini muzik gibi “meleklerin/perilerin dili” olarak tanimlanmis bir olguda bile sifirin altina cekmis olmanin sonuclari mi?

Tum bu sorularin cevabini bilmiyorum ama sanirim su asikar:
- Muzik malesef artik meleklerin degil, bilinc altimizdaki gruplandirici, siniflandirici, kutuplastirici tumorlerin dili.
Uzerine yaratilan bunca paradigmaya ragmen, girizgahta soyledigim gibi : Muzik guzel sey, iyiki var ve benim icin hala meleklerin dili, en azindan beynimde muzik dinlerken olusturduklarimin...

18 Nisan 2008 Cuma

Kariyer üzerine...


“Kariyer” kelimesi ile gercek anlamda tanismam sanirim universiteye girisimle beraber oldu. Cogunluk tarafidan kabul edilen “iyi” liselerden birinden mezun olmadigim icin belki biraz “gec”. Pek cok “iyi” universiteden mezun olan insan gibi “kariyer” tanistigim gunden bugune hayatimi sekillendiren, belki hayatimi uzerine kurdugum (malesef) bir kavram oluverdi.

Oxford sozlukte “an individual's "course or progress through life” (bireyin yasami boyunca yonu ve gelisimi) olarak tanimlaniyor. Oysa TDK’da “Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık” olarak tanimlanmis. Temelde her iki tanim “basari ve gelisim” olarak anlandirilsa bile ozunde ciddi farklilik iceriyor. Ingilizce taniminda kariyer “yasamda gelisme”’ye gonderme yaparken Turkce taniminda “bir meslekte gelisime” gonderme yapmakta.

Belki bu ozdeki farklilik pek cok Turk genci gibi benimde uzerimde anlamsiz bir stress yaratmakta. Zira “meslekte” gelisim nihayetinde maddi bir getiri ile olculmekte. Daha acik bir ifade ile kariyer = para cikarimini yapmana sebep oluyor (en azindan ben oyle dusunuyorum). Kazanilan para da neden-sonuc iliskisi icinde bireyin hayat standartini belirledigi icin en basta belirttigim “hayatimi kariyer uzerine kurma” sonucuna varmama sebep oluyor. Kim hayat standardini yukseltmek icin ugrasmaz ki?

Oysa Turkiye’deki kultur kariyeri, meslekte gelisimi degil de evrensel olarak hayatta gelisimi ifade etmis olsaydi, ne kariyer=para ne de para=yuksek hayat standarti neden-sonuc iliskilerini kurmamis olacaktim. Bu perspektiften bakinca masum gibi gorunuyorum (yoksa kendimi mi kandiriyorum?)

Belkide gelismekte olan ulkelerde yetisen pek cok gencin kaderi bu?

Tum bunlardan kariyerin onemsenmemesi gibi birseyi tabiki kastedmiyorum. Ama en azindan bireyler uzerinde gereginden fazla stress yaratmamali. Insanlarin hem mesleklerinde hem de hayatlarinda gelisime onem vermesi cok cok onemli. Ama bunun siniri ne olmali?

Stresi getiren meslegin kendisi degil aslinda, is yasaminin ta kendisi. O terfi almis, bu yurtdisina terfi olmus, su X bir firmadan cok iyi teklif almis laflari stesin ana kaynagini olusturmakta. Cunku her birinin arkasinda yatan sonuc “daha cok para kazanma ihtimali” ve onunda sonucunda “daha yuksek hayat standardi”’na sahip olacaklari. Yoksa niye baska bir bireyin gelisimi (eger kariyer gelisim olarak tarif edilmis olsa) digeri uzerinde stress yaratsin?

Turk kulturundeki kariyer taniminda sozunu etmeye calistigim “maddi edinimler” disinda “manevi edinimler” de yok degil, ancak bu manevi edinimler de “prestif”, “guc” gibi yine sonucunda maddi edinimler getiren maneviyatlar. Oysa gercek anlaminda maneviyat “bireysel gelisme ve bireysel gelismenin sonucunda toplumsa gelismeyi ve en nihayetinde sadece “saygi” ve “kabul gorme” sonuclarini” ifade etmeli diye dusunuyorum. Tüm insanligin “Arsimet, Edison, Farabi, Mevlana gibi kariyer sahibi (hayatlarinda gercekten gelismis) kisilere duydugu maneviyattan fazlasi degil. Arsimet ve Edison buyuk olasilikla kariyerlerini bireysel gelisimin getiregi toplumsal gelismeye adamislardir.

Peki Selcuk Koksal’in bireysel kariyeri ne olacak? O terfi etmis, su teklif almis boylece daha yuksek hayat standartlarina sahip olacak muhranlarina kapilip kisa vadeli maddi kazanimlarin pesinde kosup sress altinda olmaya devam mi edecek? Yoksa kariyerini “bireysel gelisme” uzerine kurup bir Mevlana, Arsimed mi olacak? (hedeflerimin cok yuksek oldugu degil hayattaki gercek amacimin ne oldugunu sorgulamak anafikirdir)

Maddi edinim sonuclu kariyer perspektifinden maneviyat edinimli kariyer perspektifine uzaksadikca hedefime daha yaklasmis olup kendimi gercek anlami ile basarili adledebilecegim. Icinde mecburen bulundugum is hayati bu zorlu hedefin pesinden kosmamda ne kadar zorlayacak zaman gosterecek.

Daha cok okuyarak ve ogrenerek Ronesans insanlarinin “aydinlanma” , mason kulturunun “kaba, bicimsiz tasin yontulmasi”, Mevlana felsefesinde “mutlak kemalin varligi ve yaraticinin nuru” olarak tanimladigi “bilgi ile yogrulma” ogretilerini takip ettikce hedefime daha yaklasacagimi tahmin ediyorum.

14 Nisan 2008 Pazartesi

Home sweet home


Nihayet yeni evime tasindim... pardon evimize... zira o evde sadece ben degil mustakbel esim de ikamet ediyor olacak. Kapiya, buyuklerimden gordugum ve gun gelecek buyuyunce (!) ben de boyle yapacagim dedigim yaftayi asacagim "Betul-Selcuk Koksal". Kimilerine klise gelebilir ama ben "evlilik kurumuna (niye kurum denir bilmem)" inaniyor ve saygi duyuyorum. Sanirim ruhumda evlilik ile barisabilmisim, pek cok insanin yapamadiginin aksine... neyse konumuz evlilik degil (onu da yazacagim gunu gelince...)

Her yeni edinilen maddi seyler gibi "ev" de kokusuyla, dokusuyla ve alisilmamisligiyla icimde mutluluk uyandiriyor. Yeni edinilen pek cok sey gibi... Insanlarin yeni edindigi seyleri sevmesinin arkasinda yatan sey acaba ne? Freudist bir aciklamasi olabilir mi?

Yeni ev... yeni esyalar...yepyeni bir hayat.

Evin icinde bulundugu sitede tam 3.636 daire var, ya da diger bir degisle 3.636 aile, ortalama bir hesapla 14.544 hayat. Anadoludaki pek cok ilceden daha kalabalik bir site.

9 farkli kucuk siteden olusan toplam 34 blok, yani ortalama her bir binada 107 daire...

34 blogun insa edilebilmesi icin kac ton beton, cimento ve demir kullanildi, bu beton ve cimentonun uretilebilmesi icin kac dagda, kac ton dinamit patlatildi, kac kamyon kac sefer yaparak bu molozlari tasidi, bu kamyonlar kac ton mazot tuketti, bu mazotun uretilebilmesi icin kac ton ham petrol kullanildi, bu kadar petrolun olusabilmesi icin kac milyon yil, kac milyon metrekup fosil atiga ihtiyac duyuldu, bu kadar mazotun yakilmasindan kac milyon metrekup karbondioksit aciga cikti ve aciga cikan bu karbondioksitin sebep oldugu sera gazinin kuresel isinmaya etkisi ne oldu, kac isci kac milyon saat emek harcadi, sitenin yapildigi arazidan kac milyon ton toprak cikarildi, bu topraklarda yasayan kac milyar adet canli telef oldu, kac milyon metre kablo kullanildi, gece calismalari sirasinda kac milyon kilowatt saat elektrik harcandi, projenin hayat gecebilmesi icin kac milyar dolar harcandi (uzattigimin farkindayim) gibi gibi gibi... detaylari dusununce isin icinden iyice cikilmaz oluyor.

Tum bunlardan soyle bir sadete gelebilir miyiz?
- insanoglunun yapabileceklerinin siniri neredeyse yok
- dunyadaki hersey "akilli hayvan" insan icin

Yani insan yasamini daha iyi hale getirmek icin, kendi cikarlari icin ne kuresel isinmayi, ne dogal dengeyi, ne bortuyu, ne de bocegi soyledi ve iddia ettiginin aksine pek de umursamiyor.

Su itiraf ile bitirelim,
- sanirim (malesef) ben de pek umursamiyorum cunku mutluyum yeni bir evde oturdugum icin.

Bana bu luksu sagladigi icin yukarida detaylarini cok kisaca (gercekten kisaca yoksa liste daha cok uzayabilirdi) anlatmaya calistigim herseye tesekkur ediyorum.